ürkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi (İSAM) ve Marmara Üniversitesi Orta Doğu Araştırmaları Enstitüsü işbirliği ile Etiler’deki Le Meridien Otel’de düzenlenen toplantıya, 19 ülkeden Müslüman ve Hristiyan toplulukların liderleri, akademisyenler ve uzmanlar katılıyor.
İki gün sürecek konferansa, Bahreyn, Suriye, Libya gibi Arap Baharı duraklarının yanı sıra Irak, İran, Lübnan, Kuveyt ve ABD’den de katılım olacak.
Zirvenin odak noktası, 1, 5 yıldır halk isyanlarının yaşandığı Ortadoğu’da barışın nasıl tesis edileceği ve yeni dönemde dini dinamiklerin nasıl rol oynayacağı olacak.
Zirvenin açılışında konuşan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Alınacak kararlar ve çıkacak sonuçların, başta Orta Doğu olmak üzere tüm ülkelerde, bölgelerde ve kıtalarda, birlikte yaşama kültürüne, birbirine saygı ve hoşgörü arayışlarına önemli katkılar sağlayacağına inandığını belirtti. Erdoğan, bu kadar farklı din ve mezheplerden din adamı ve kanaat önderlerinin, tek bir şehirde, tek bir salonda böyle bir fotoğraf veriyor olmasının, bir araya geliyor olmasının bile tek başına son derece önemli olduğunu vurguladı. Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Biz bugün burada, bu toplantıyı gerçekleştirirken, belki de aynı anda dünyanın birçok yerinde çocuklar öldürülüyor, kadınlar öldürülüyor, savunmasız insanlar öldürülüyor. Biz bugün burada bir araya gelirken, belki de aynı anda, Orta Doğu’da bir yerlerde, dünyada bir yerlerde, bir kadın katlediliyor ya da bir kadın kocasız, babasız, evlatsız bırakılıyor. Biz burada dünya barışı için, insanlığın huzuru için çareler ararken, belki de aynı anda, dünyanın bir yerinde, sadece, ama sadece farklı olduğu için bir insan katlediliyor, işkence görüyor ya da haklarından mahrum bırakılıyor. Altını çizerek ifade etmek istiyorum; tarihte ya da bugün, hiç birimizin şahit olmak istemediği ölümler, savaşlar, çatışmalar, yalnızca siyasi ve ekonomik nedenlerden dolayı yaşanmadı, yaşanmıyor. Din savaşları, tarih boyunca arkasında milyonlarca mağdur, mazlum, maktul bıraktı. Her dinin kendi içindeki mezhep savaşları, aynı şekilde arkasında çok acı, trajik, çok kanlı enkazlar bıraktı. Bugün bunları yine yaşıyoruz. Gerek İslam dini içinde gerek Hristiyanlık içinde aynı dinin, fakat farklı mezheplerin, farklı kolların insanları birbirine kastetti ve tarihin birçok sayfası kızıl kana boyandı.”
“Yaşadığımız trajedileri nasıl açıklayacağız?”
Recep Tayyip Erdoğan, sadece İslam dininin mezheplerinde, sadece İslam dininde değil, yeryüzündeki tüm semavi ve kitabi dinlerde öldürmenin haram, yani yasak olduğunu ifade ederek, “Sünni için öldürmek nasıl haramsa, çok iyi biliyorum ki Şii için de öldürmek haramdır. İslam dininde öldürmek nasıl yasaksa, çok iyi biliyorum ki, Hristiyanlık’ta, Musevilik’te de öldürmek haramdır” diye konuştu.
Şii inancının referanslarına eleştiri
Semavi dinlerin mensupları olarak kendilerine tarihi değil, dinlerin, inançların öz kaynaklarını referans almak zorunda olduklarını söyleyen Erdoğan, şöyle konuştu:
“Bizler tarihte yaşanan acı hadiseleri değil, peygamberleri kendimize örnek almak zorundayız. Dinler ve mezhepler tarihi acı olaylar, olumsuz hadiseler üzerinden okunabileceği gibi, işte biraz önce naklettiğim türde, olumlu hadiseler üzerinden de okunabilir. İslam tarihi içinde başta Kerbela hadisesi olmak üzere hepimizi derinden yaralayan acı hadiseleri elbette unutmayacağız. Ancak, Peygamberin mübarek torununun ve ailesinin katledildiği o meş’um hadiseyi, bir ayrılığın değil, kardeşliğin, birliğin, vahdetin bir referansı olarak görmek zorundayız. Kerbela’da meydana gelen, hepimizin bugün bile yüreklerini dağlayan o acı hadise, bütün Müslümanlar için, bütün mezhepler için bir ibret vesikası olmak zorundadır. Kerbela hadisesi üzerinden bölünmek, bu bölünmenin ardından da yeni ve çok daha fazla Kerbela hadisesi üretmek, inanın, en başta Hazreti Hüseyin ve Ehl-i Beyt’in ruhunu muazzep etmektedir.”
Erdoğan Şii inanışında büyük önem taşıyan Kerbela olayına bu şekilde değindikten sonra sözü Suriye’ye getirerek, Esad’a yönelik suçlamalarda bulundu. Erdoğan, “Şu anda, Suriye’de, zalim, diktatör, acımasız bir rejim, kendi halkına karşı en ağır silahlarla toplu katliam gerçekleştirirken, sırf mezhep taassubu nedeniyle bu zulme sessiz kalanlar, alkış tutanlar, çanak tutanlar var. Mensubu olduğum mezhepte öldürmek, zulmetmek, masum çocukların canına kıymanın insanlık dışı bir girişim olduğu gibi bu zulmü yapanların mensubu oldukları mezhepte de, onları destekleyenlerin mezhebinde de bu, insanlık dışı bir girişim. ‘Bu masum çocuk bizim mezhebimizden, bizim dinimizden değil. Öyleyse bırakın öldürsünler.’ Allah aşkına bu nasıl bir anlayıştır? Bu nasıl bir yorumdur, nasıl bir yaklaşımdır? Bir insan, bırakınız kendi kaynaklarıyla, kendi değerleriyle, kendi vicdanıyla bunu kendisine nasıl izah edebilir? 1332 yıl önce Kerbela’da yaşanan neyse, açık söylüyorum bugün Suriye’de yaşanan da odur. Hz. Ömer’le Hz. Ali Kerremallahü veche efendimiz aralarında herhangi bir sıkıntı yoktu. Onlar aynı idealler için bir mücadeledeydi. Peki bugünkü yaklaşım niye böyle? Bunların üzerinde durmak lazım. Mazlum değişik olabilir, zalim değişik olabilir… Ama yaşananlar, yeni birer Kerbela’dır” şeklinde konuştu.
Erdoğan, “1332 yıl önce Kerbela’da yaşanan neyse, açık söylüyorum, bugün Suriye’de yaşanan da odur. Mazlum değişik olabilir, zalim değişik olabilir… Ama yaşananlar, yeni birer Kerbela’dır” diye konuştu.
Erdoğan, bazı Orta Doğu ve Kuzey Afrika ülkelerinde cereyan eden olayların, harici saiklerin ve yönlendirmelerin bir neticesi olarak değil; son derece tabii bir sonuç olarak ortaya çıktığını ileri sürerek, “Bizde bir söz var. Dere yatağında akar ve dere yatağını bulmuştur. Halkın, talep, arzu ve isteklerini güçlü şekilde dile getirmesi, meşru hak talebinde bulunması, baskıcı rejimlere karşı sesini yükseltmesi, bu coğrafyanın geleneğidir ve son derece tabiidir. Tabii olmayan, zulümdür, baskıdır, kendi halkının arzu ve taleplerine duyarsız kalmaktır” dedi.
Çatışma körüklenmekte
Toplantıda konuşan Diyanet İşleri Başkanı Prof. Mehmet Görmez ise “İslam medeniyet havzasında bulunan unsurlar arasında yeni bir fitne ateşi yakılarak medeniyet içi bir çatışma istendiğini” öne sürerek, “Müslüman coğrafyasında dine, mezhebe ve etnisiteye dayalı farklılıklar derinleştirilmekte
ve çatışmalar körüklenmektedir” dedi.